Sanatı ve Şiirleri


Asıl adı Şerif Cırık olan Ozan daha sonra Aşık Mahzuni Şerif Mahlasını alır ve sanatını bu isimle icra eder.
Aşık Mahzuni Anadolu’da Ozanlık Misyonuna

“En yakın tarihi ile onbin yıllık bir kültürün üstüne katlana gelmiş, Asya kültürünü oluşturmuş, Asya kültürü içerisinde Anadolu Harmanını mozaiklemiş bir kültürün adıdır” diye yorumlar.


Ozanı,


“Bulunduğu halkın tarihini, mevcut yaşamını ve geleceğini ince, çok hassas bir mesuliyetle sazlı kültüre diken insandır” diye tarif eder. Ve ”işte ben böyle bir halktan geldiğim için tükenmiyorum, kaynak olarak halkımı gösteriyorum... 1950 yıllarda başladığım saza, cemlerde ve görgü ya da muhabbet anlarında edindiğim engin öğretileri de katarak halk ozanları safına girmiş oldum. Ve dediğim gibi tarihi halk ozanlığı misyonuna duyduğum bozulmaz saygı zaman zaman çağımızda kendini gösteren halkcı ve demokratik kavgayı (devrimciliği) da düşüncelerime taşımış oldu. Yaklaşık kırk yıldır saz çalar deyişler söylerim”.


Aşık Mahzuni sanatını üretirken halkından kopmamış, halkın gönül penceresi olmuş, Halkın acılarına, sevdalarına, istemlerine ve duygularına sazı ve sözüyle tercümanlık yapmıştır. Gün gelmiş halkın silahı olmuş, gün gelmiş halkın rehberi olmuş, gün gelmiş halkın taşa tuttuğu çağımızın Çağdaş Pir Sultan Abdalı olmuştur. Ozan Kızıl Ötesi yazısında “ben bu sazı elime alıpta, inlemesine, tınlamasına düşüncelerime katışım neredeyse 50 yılı bulmaktadır. Ve bu sazımın yüzünden az mı dayaklar yedim, az mı küfürler işittim, en azından ağzımda dişlerimin vadesi ermeden teker teker düşürüldü. Aslına bakarsan sazımın değil, sazıma kattığım düşüncelerimden dolayı bunca zahmetleri, küfürleri, hakaretleri, hapislikleri çektim”. der.


Alevilikle ilgili yazılı belge bulmaktan zorlandığımız bu günlerde nasıl ki asırlar önce yaşayan Nesimi’ler, Yunus’lar, Kul Himmet’ler, Şah Hatayı’ler, Pir Sultan Abdal’lar bu gün hala bizlere rehber oluyorlarsa Aşık Mahzuni Şerif’de bizlere rehber oldu. Bundan sonra ki nesillere de rehber olacaktır.


Kendisi “geçmişteki ozanları, yaşayan ozanları bir bir inceledim. Kendime yol gösterecek olanları kılavuz olarak seçtiğim Pir Sultan Abdal oldu. Ses olarakta etkilendiğim Davut Sulari’dir. Toprak çocuğuyuz, toprağa karşı büyük bir özlemimiz var. Bunları dile getiren Veysel Babadır. Belirli bir derecede onunda etkisinden kaldım. Türkülerime Aşık Veysel mülayimliğini kattım. Düşün felsefemide yine Pir Sultan Abdal’dan aldım. Ve şunu anladım O güne kadar Halk sürekli olarak istismar edilmiş. Halk şiiri geleneği gül, bülbül, çiçek edebiyat ile uyutma perhizi olarak kullanılmıştı. İlk amacım bugüne kadar gelen bu kalıpları kırmak oldu. Olaylardan ve halkın yaşamından aldığım gerçekleri konu olarak işledim ve bu güne kadar böyle geldik....Ben anadolu geleneksel halk kültürü zincirinin kendi çapında bir ozanıyım. Ancak cumhuriyet kavramının cumhuriyetce yapının bıkmaz usanmaz bir hayranı ve müptelesıyım”. der.


Mahzuni bu şiirinde etkilendiği Aşık Veysel’e Neden sadık yarin kara topraktır diye sorar ve birazda sorgular




AŞIK VEYSEL’E


Ahrette selamım olsun Veysel’e


Neden sadık yarin kara topraktır


Yiyen yedi konan göçtü dünyada


Neden sadık yarin kara topraktır




(......)




Toprağı olanlar toprağa söver


Toprağı olmayan bağrını döver


Babamın toprağı var ondan över


Neden sadık yarin kara topraktır




(......)




Ben dünyadan doya doya giderim


Tarihten sızarak soya giderim


Kafam kızar ise aya giderim


Neden sadık yarin kara topraktır




(.......)




Koyun vermiş kuzu vermiş süt vermiş


Fakirin hakkını neden kıt vermiş


Fakirler ot yutmuş, beyler et yemiş


Neden sadık yarin kara topraktır




Hakaret değildir sana muradım


Yıllar yılı Veysel’imi aradım


Benim sadık yarim anam avradım


Neden sadık yarin kara topraktır


Topraktan yapılır kılıçla kama


Toprağın güneşi benzer akşama


Mahzuni Veysel’in yavrusu ama


Neden sadık yarin kara topraktır






Aşık Mahzuni sanatını icra ederken adeta Polis ve Jandarma kendisini takibe alır bir çok konserinden sonra gözaltına alınır. Kendisi bu konuda “hapislik kahrolası bir hayat tarzıdır. Özgür bir insanın hiç bir zaman hapis yatmak için budalaca düşüncesi olamaz. Ancak başa geldiği zaman bundan kaçmak gibi bir ayıbı da olamaz.... Her gün dipcikler altında ezilen Anadolu insanını, memleketi için canını veren gençlerin yediği idamları ve toprağımda dalgalanan yabancı bayrakları düşündüğümde kahroluyorum. Ve bu kahroluşum henüz bitmiş değil. Çünkü saydıklarımın çoğunu mahpusluğun dışında da tatmaktayım. Ülkem bana zaman zaman mahpus gibi geliyor”. diyerek ülkenin emperyalist güçlerin hegomonyasına bırakılmasına ve bu uğurda mücadele edenlerin çektikleri acılara parmak basar.




Aşık Mahzuni 1972 yılında sazını eline alır ve Sivasın Sivrialan köyüne Aşık Veysel’i ziyarete gider. Aşık Veysel’e Aşık Mahzuni’nin geldiği söylenir. Mahzuni içeri girince Veysel Baba ayağa kalkar, yanında bulunanlar şaşırırlar ve Veysel Baba’ya “sen bu güne kadar kimsenin önünde ayağa kalkmadım bu kalkışın nedendir?” diye sorarlar. Veysel Baba sesini yükselterek “susun gelen Pir Sultan olsa gerektir”. der.


Aşık Mahzuni’nin ünü Türkiyenin en icra köşelerine yayılır ve artık Mahzuni diğer sanatcıların ekmek teknesi olur. Kendi dönemlerinde ünlü olan türkücüler ve pop sanatcıları ozanın bestelerini söylemeye başlarlar. Kimisi büyük ozana saygılarından kusur etmezken, kimisi Mahzuni Mahlasını bile kullanmaz. Telif hakkını hiç ödemezler.


Süleyman Zaman, Mahzuni Şerif- Yaşamı, Dünya Görüşü, Şiirleri adlı kitabında ozanları şöyle değerlendiriyor. “Bazı ozanlar toplumun yalnızca maddi çelişkilerini, maddi olumsuzluklarını ele alırken, bazı ozanlar yaşadıkları dönemde ki insan ilişkilerini, ve toplumun maddi ve hem de kişinin veya toplumun piskolojik, inanç ve tinsel çelişkilerini, yönlerini de yansıtırlar. İşte Mahzuni Şerif bu ikinci tanıma giren ozanlarımızdandır.”


Yine aynı kitabında “Toplumu ve insanı etkiliyen her şeyi bulmak olasıdır. Öyleki, onda bilim vardır, din vardır, kitap vardır, toprak vardır, meclis vardır, kader vardır, felsefe vardır, köy ve şehir vardır, Devlet ve millet vardır, Barış ve savaş vardır, İnsan ve doğa vardır, yiğitlik ve erdem vardır, başkaldırı vardır, yol vardır, zevzeklik ve nakkaşlık vardır, dünyada insana sesleniş vardır, soyanlar vardır, hacı-hoca-dede vardır, kısacası ne ararsan vardır.”der




Aziz Nesin ile şiir üzerine yapılan bir söyleyişide Mahzuni’nin şiirini “zor yazılan ama kolay anlaşılan şiir” olarak değerlendirir.


Aşık Mahzuni Şerif’in sanatını ve kişiliğini katagaorilere ayırmak hem kolay hem de çok zordur. Çünkü 400’ün üzerinde Plak, 59 Kaset, 9 tane kitap ve yüzlerce şiiri var. İstediğin konuda şiir, türkü, deyiş ve Duaz-ı İmam var. Zor olanı, bunlar arasında seçim yapmaktır. Biri birinden değerli bu eserler arasında seçim yapmak insanı gerçekten zor durumda bırakıyor. Her eserinde ne ararsan vardır.


Aşık Mahzuni Şerif’in sanatı bazı kesimlerce eleştirilir. Çok sesli müzik yaptığını iddia edenler, yaptıkları müzik ile Aşık Mahzuni’nin 7 telli bağlamasının sesini veremezler. 1975-1980 yılları arası bazı sol guruplar ve örgütler Aşık Mahzuni’nin yapmış olduğu müziği geri kalmışlıkla suçlarlar. Kendilerini yapmış oldukları marş ve sologan müziğini savunurlar. Ancak söylendiği günden sonra unutulan bu tür müziklerin aksine Aşık Mahzuni’nin tarzı değişmemiş ve halka mal olmuştur. 1980 darbesinden sonra sistem tarafından yozlaştırılan gençlik Arabeks müziği ile uyuşturulmuş, kaderci ve içi boş bir gençlik olarak yetiştirilir. Buna karşı bir zamanlar kendisini eleştirenlerin can simidi olmuştur. Ozan bu konuda “Ben içerde bulunan hiç bir örgütün mensubu olmadığım gibi, onlarla hiç bir alışverişte dahi bulunmayan bir sanatcıyım. Hatta çoğu sol örgütlerden revizyonistçiliğim, faşistçiliğim, işbirlikciliğim gibi sıfatlarla nitelendirilmektedirler. Ama bütün insanlara insan olmasından dolayı değer verdiğimden, bu tür olayların yaşanmasına karşıyım”.




REST




Bana dönek demiş itin birisi


Açığım neymiş sor hele hele


Eli çatlamamış ayı irisi


Gel bizim köylerde dur hele hele






Bir yığın kitabı yığmış önüne


Sinek konsa korkar tatlı canına


Hipi yosmasını almış yanına


Pehlivanlık yapar gör hele hele




Köylüden yanadır toprak görmemiş


Viskiden gayriye dudak sürmemiş


Ömür boyu serçe bile vurmamış


Ordu yıkacakmış ker hele hele




Yiğittir ölüsü dağlarda kalan


Yiğittir yiğidin öcünü alan


Soytarıdan yiğit olurmu ulan


Sen bizim dağlara gir hele hele




Bu herifin önü sonu ayandır


Anlayana benim sözüm beyandır


Senden korkan hayvan oğlu hayvandır


Gelde Mahzuni’yi vur hele hele




Burada Aşık Mahzuni’nin halkın dertlerini, sevdalarını, acılarını özlemlerini dile getiren türkülerini dinliyelim.


1. Bilmem söylesemmi söylemesemmi


2. İnce ince bir kar yağar


3. Ehvah Köyüm dertli köyüm


4. Aha Mehmet Emmi



İŞTE GİDİYORUM
İşte gidiyorum çeşmi siyahım
Önümüze dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da

Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Dost beni bıraktı ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da

Bağladım canımı zülfün teline
Sen beni bıraktın elin dilinde
Güldün Mahzuni'nin berbat haline
Mervan'ın elinde parelense de


BAYRAM GÜNÜ
Bahar kış ile barışır
Güller biter bayram günü
Küskünler hak'ka varışır
Kinler biter bayram günü

İnsanın kökü derinde
Hak'kı vardır bir yerinde
Baykuşun bozgun dilinde
Bülbül öter bayram günü

Şu bizim köyler bucaklar
Bayramda dostu kucaklar
Hak'ka bakan kör ocaklar
Yanar tüter bayram günü

Der Mahzuni ahu zarım
Ahu zarım benim kârım
Hey bana küsen dostlarım
Artık yeter bayram günü


SAVULSUN GİTSİN
Ambargo mambargo dinleme gardaş
Gelin Amerika kovulsun gitsin
Üsleri müsleri çıksın burdan
Kendi toprağına savulsun gitsin

Bu herifler senden alır haşhaşı
Morfin eder sana açar savaşı
Boşuna vurmadan gardaş gardaşı
Bir bayram davulu çalınsın gitsin

Elin gavurunu boşa çagırma
Evdeki dövüşü ele duyurma
Seni senden, beni benden ayırma
Böyle bir memleket öğünsün gitsin

Bu topraklar bizimdir bizim olacak
Amerika bela buldu bulacak
Mahzuni bağımsız şehit kalacak
Yeter ki Türkiye'm dev olsun gitsin.


BULDUĞU ZAMAN
Gökte yıldız yerde ışık görülmez
Güneş doğup gündüz olduğu zaman
İnsanoğlu ara yerde sürünmez
Baş koyacak yastık bulduğu zaman

Çalışmadan yetim hakkını yeme
O kül kafan ile bilirim deme
Dağılır ordular, kalkar mahkeme
İnsanlık kavgasız kaldığı zaman

Bak ne hale koydun garip başımı
Zehir ettin ekmek ile aşımı
Boşa süslemeyin mezar taşımı
Mahzuni Şerif' im öldüğü zaman


ZALİMİN ZULMÜ VARSA
Karamanın koyunu
sonra çıkar oyunu
Ben artık seyredemem
devrilesi boyunu

Zalımın zulmü varsa
mazlumun allahı var
Ahım seni kül eder
vallahi billahi yar

At ölür meydan kalır
yiğit ölür şan kalır
Kör olası dünyada
can gider zaman kalır

Mahzuni bu rıhtıma
yanaşıyor son gemi
Düşenin dostu olmaz
bunu unutma emi


YORGUNUM BUGÜN
Ey doktor çekil başımdan
Gönlümden yorgunum bugün
O yar bana inanmıyor
Dargınım bugün, dargınım bugün

Geçen günüm aylar gibi
Eğilmişim yaylar gibi
Coşup giden çaylar gibi
Durgunum bugün, durgunum bugün

Bu yol gider vara vara
Etrafını yara yara
Eski sevdigim dostlara
Kırgınım bugün, kırgınım bugün

Der Mahzuni bile bile
Taşa tutu beni hile
Aşık oldum azraile
Vurgunum bugün, vugunum bugün.


CANANIM
Bana yücelerden seyreden dilber
Siyah kirpiklerin ok mu cananım
İnsaf et yüzünü yüzüme dönder
Istırabın sonu yok mu cananım

Gönül sevdi benim günahım nedir
Yandım ateşine bunca senedir
Mecnun'un derdinden derdim fenadır
Bu derdin dermanı yok mu cananım

Bu dünya misaldir çatısız hana
Ebedi kalmadı şah'a sultan'a
Deryanın içinde bir damla bana
Bu da Mahzuni 'ye çok mu cananım.


AĞLAMA
Kader böyle imiş böyle yazılmış
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mezarımız gurbet ele kazılmış
Gidiyorum dudu dilim ağlama

Ceylan bakışını üzme boşuna
Kurbanlar olayım gözün yaşına
Keder yakışmıyor hilal kaşına
Gidiyorum kara gözlüm ağlama

Emanet eyledim benli kuzumu
Arkalarda koyma benim gözümü
Getir ver çalayım kırık sazımı
Gidiyorum kara gözlüm ağlama

Mahzuni Şerif 'im yollar göründü
Garip başım dertten derde büründü
Fadime'm duvağın yerde süründü
Gidiyorum kara gözlüm ağlama.


BARIŞAK
Ömrümün serdar'ı gönlümün şah'ı
Sana bu günlerde noldu barışak
Gönderme ardımdan ahu imamı
Bahar geldi bayram oldu barışak

Ben giderim gönül senden gitmiyor
Kuru çöl'de mavi sümbül bitmiyor
Küsenlere mevlam yardım etmiyor
Ömür bitti çile doldu barışak

Kara zülüflerin dökmüş kaşına
Ben seni sevmedim boşu boşuna
Gücenmek günahtır mezar taşına
Farzet ki Mahzuni öldü barışak


GERİ DÖN
Düşündükçe kan ağlıyor gözlerim
Onbeşinde bahar günüm geri dön
Birbirini tutmaz oldu sözlerim
Nerdesin pirim benim geri dön

Göçüm kalkmış Acemistan hoyunda
Sülalem sulanmış Dersim soyunda
Dünyaya gelmiştik Zeynel soyunda
Hemen gitme tatlı canım geri dön

Varıp gidip Elbistana karışsam
Ben kimim ki Yaradanla yarışam
Mahzuni'yem kırdım isem barışam
Yandı Kerem Aslı Hanım geri dön


ÇEKER GİDERİM
Ben de bir peygamber olmuş olsaydım
Birlik tohumunu eker giderdim
Önce yasaklardım kula kulluğu
İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim

Bakmazdım zalimin gözü yaşına
Sabıra bağlamazdım boşu boşuna
İtikat etmezdim mezar taşına
Taş yerine çiçek eker giderdim

İnsan olduğu yön kıbledir bana
Ben böyle inandım çünkü insana
Çok sebeptir diye kavgaya kana
Bütün hududları söker giderdim

Cehalet insana pusudur pusu
Kolay bilinmiyor işin doğrusu
Hocam çekmeseydi ahret korkusu
Dünyaya bal gelir şeker giderdim

Mahzuni hüner yok şah'ın tacında
Aşk yanamaz cehennemin sacında
Son isim isterse dar ağacında
İnsan der boynumu büker giderdim.


DERMANIM MI VAR
Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var

Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var

Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.


DOKUNMA KEYFİNE
Dokunma keyfine yalan dünya'nın
İpini eline dolamış gider
Gözlerinin yaşı bana gizlidir
Dertliyi dertsizi sulamış gider

Kimi hızlı gider uzun yol tutar
Kimi altın satar kimi pul yutar
Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar
Kimi parmağını yalamış gider

Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni
Bazen Şerif olur Bazı Mahzuni
Yurdunda anasız kuzu Mahzuni
İnsanlık ardından melemiş gider


VASİYETİM
Ben Ölünce sevenlerim toplansın
Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
Dualar etsinler kendi dilimden
Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar

Ankarada yüklesinler dengimi
Berçenekte başlatmıştım cengimi
Nevşehire taşısınlar rengimi
Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar

İnanarak gittim yüce Allaha
Hüseyinle düştüm ah ile vaha
Yanlış imam elin vurmasın daha
Bir seyitle namazımı kılsınlar
Üstüme 'Bir Ozan Bektaşı' yazın
Ama yazıları derince kazın
Çekem diye şu beş taşın ayazın
Ara sıra kışın beni bulsunlar

İki fidan dikin selviden olsun
Cemler yapılırken yüreğim dolsun
Bir de bostan yapın altında kalsın
At yolcular karpuz kelek alsınlar

Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım
İşte gidiyorum kaşı kemanım
Benim sevgiydi dinim imanım
Sevenlerim beni böyle bilsinler

Can taşıyan canlı mutlaka ölür
Değişir dünyadan başka şey gelir
Benim kim olduğum yavrular bilir
Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar

Mahzuni asalet sözüne doydum
İnsanlık adına serimi koydum
Ben Ali'yi sevdim, Ali oğluydum
Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar.


DERMANIM MI VAR
Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var

Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var

Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.


VEYSEL'E MEKTUP
Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Arılarla çiçeklerde inleştin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Ne haktan incindin ne de incittin
Taş ile geleni gül ile ittin
Koyunu kurdunan güderek gittin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Hak nurunu insanlarda aradın
Sabrı tarif ettin derde yaradın
Gönüllerde kaldın gözden ıradın
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda
Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda
Sen dostları unutmadın dünyada
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Kuru laf etmedin Mahzuni gibi
Gözünde berraktı deryanın dibi
Mustafa Kemal'in gerçek talibi
Dostlar seni unutur mu Veysel'im


EFENDİM ( Güzel Dostum )
Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu
Neden gönlüm sarayını tarumar ettin böyle
Bilirsin ki viranede hanedanlık olur mu
Bir nefes alayım derken, bin zarar ettim böyle

Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim

Her baharda boz bulanıp, coşup coşup çağladın
Geçemedim sellerinden yollarımı bağladın
Diyarı gurbete saldın, ardım sıra ağladın
Figanı figana katıp, ahuzar ettin böyle

Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim

Hey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm
Kuru çöllerde dolaştım, susuz değirmen gördüm
Ayaklarına yüz sürdüm, elinden derman gördüm
Kaldırıp vurdun sineme, zülfükar ettin böyle

Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim